Türk milliyetçiliği, Türklerin özgürlüğünü, birliğini savunan ve Türk milletinin ilerlemesini, gelişmesini amaçlayan siyasî bir görüştür. Türkçülük ile benzer yapıdadır; ancak Türkçülük sadece Türkiye Türklerini değil, dünyadaki tüm Türk halklarını kapsamaktadır.
Sultan Abdülaziz Hân zamanında Türk milliyetçiliğinin temelleri sağlam şekilde atıldı. Sultan Abdülhamid Hân zamanında artık kültürümüzün ana metinlerine erişildi, Türk milliyetçiliği oluştu.
Osmanlı’yı reddeden bir Türk milliyetçiliği mümkün değildir. Modern anlamda Türk milliyetçiliğinin ilk fikir adamları zaten Tanzimat dönemi Osmanlı devlet büyükleridir. İster Ahmet Vefik Paşa gibi diplomat, ister Süleyman Paşa gibi asker olsunlar, Türk milliyetçiliğinin fikir babalarını uyaran, 1789 Büyük Fransız İhtilâli’nin bütün Avrupa’ya yaydığı milliyetçi ideolojidir. Türk tarihinin ve dilinin kökenlerine de Fransızca kitaplar okuyarak erişmişlerdir.
Bu devir, daha Göktürk Yazıtları, Divan-ü Lügati-t-Türk, Kutadgu Bilig, hatta Bâbürnâme gibi Türk kültürünün ana kaynaklarına erişilmediği bir devirdi. Bu suretle Sultan Abdülaziz Hân zamanında (1861-1876), Türk milliyetçiliğinin temelleri sağlam şekilde atıldı. Sultan Abdülhamid Hân zamanında (1876-1909) artık yukarıda anılan kültürümüzün ana metinlerine erişildi, Türk milliyetçiliği oluştu.
Sultan Abdülhamid Hân, atası Ertuğrul Gazi’nin Ahlat’tan Söğüt’e getirdiği Kayıların Karakeçili Aşiretinden kurduğu ve hayatını emanet ettiği Ertuğrul Hassa Alayı’nı, İstanbul’u resmen ziyaret eden Almanya İmparatoru II. Wilhelm’e akrabalarım veciz kelimesiyle takdim etti. Bunun ne demek olduğunu Türk milliyetçileri anlar. Öyle ki, İkinci Meşrutiyet döneminde (1908-1918) artık Türk milliyetçiliği, imparatorluğumuzda geçerli üç büyük fikir akımından biri kabul ediliyordu. Hatta aynı dönemde, diğer iki büyük akım olan Osmanlıcılık ve İslâmcılık ideolojilerini aşarak, devletin resmî rejimi haline geldi.
Kaynak: Rahmetli tarihçi Yılmaz Öztuna