En hızlı ulaştırma, hatta haberleşme aracı olarak hâlâ at'ı kullanarak 19. yüzyıla başlayan İnsanlık, 20. yüzyıl eşiğinde artık tren, telgraf, telefonu geride bırakmış, uçağın, radyonun, elektriğin eşiğinde asrı kapatmıştı.
Dünyamızın ne derece değiştiğini hatırlamak için, geçmişe doğru herhangi bir zaman diliminin şartlarını tespit etmek yeterlidir. Yeni bir yılın, eşiğindeyiz. 120 yıl öncesine, 1900 yılına dönmeyi seçtim.
Bakınız babalarımızın babaları nasıl bir dünyada hangi şartlarla yaşamışlar: Radyo, TV, faks, uçak, tank ve benzerlerinin tamamen meçhul bulunduğu, bilinmediği bir dünya... Telefon, fotoğraf, tren vardı ve hayli yaygındı. Hatta elektrik ampulü ve röntgen keşfedilmişti. Sinema başlamıştı, tabiatiyle sessizdi. Otomobil denen acayip araç her ülkede merak konusu olarak seyrediliyordu. Telgraf 40 yılını doldurmuştu. Daktilo (yazı makinesi) kullanılıyordu. Modern cerrahi oluşmuştu.
Şehirler hava gazı ile aydınlanıyordu. Elektrikle aydınlanma ancak birkaç ABD ve Avrupa şehrine girmişti. Büyük Avrupa (Londra, Paris) ve Amerika şehirlerinde metro yapılmıştı. İstanbul'da bile 30 yıldan beri kısa bir metro hattı (Tünel) mevcuttu. Maden kömürü ve petrol başlıca enerji kaynakları idi. Hava gazı, kömürden elde ediliyordu. Petrol faktörünün gittikçe ağır bastığı görülüyordu. Ampulü bulan Amerikalı büyük kâşif Edison, sesi kaydetmeyi başarmıştı. Kovan çalan gramofon yapılmıştı. Yelkenli gemi tarihe karışmak üzereydi. Kömürle işleyen demir tekneler denizleri aşıyordu. Denizaltı vardı. Savaşta nasıl kullanılacağı daha denenmemişti. Osmanlı Devleti de İstanbul tersanelerinde yaptığı iki denizaltıyı suya indirmişti.
Kaynak tarihçi: Yılmaz Öztuna (Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın.)