İnsan, kanaatkar olmalıdır. Ancak, cimrilik akla gelmemelidir. Kanaat zenginliktir. Kanaatkar, mutludur. Açgözlü, doyumsuz insan daima mutsuzdur. Çünkü rakamın sonu yoktur! Boşuna çırpınmaktır. Allah’ın verdiğine şükretmeli, azı ve çoğu birdir diye bilmelidir.Dünyada emek ve alın teri karşılığı olan bir yemek ve yaşamdan daha tatlı bir hayat olamaz!“Damım iyi olmaktansa, demim iyi olsun!” sözünün çok yüksek anlamı ve ince bir zevki vardır.
Ancak, ona-buna kanatlı ol deyip de; iş gücünden yoksun fakir-fukaraya yardım etme!Karını ve çoluk-çocuğunu etsiz, gıdasız bırak, onların beslenmelerini sağlama şeklinde ustaca plan yapılan cimri ve haris-i dünya olan kötü insanların telkinlerine uymamalıdır!
Kanaat, elindeki ile yetinmek demektir. Mutlaka zengin olayım diye, her türlü gayri meşru yoldan para kazanmaya temayül etmemektir. Kanaatin gerçek anlamı şu sözde gizlidir; “Ayağını yorganına göre uzat”
Gelin şimdi sizlere, dünyadaki zenginJaponların hayatlarından yaşanan ve bilinen ders çıkartacağımız özet kıssalar aktarayım.Dünyanın en zengin ülkelerinden olan Japonya'da büyük servet sahipleri mütevazı bir hayat yaşamaya son derece dikkat ediyorlar.
Toyota, Sony gibi en zengin 10 firmanın sahipleri 100 m2 den az evlerde yaşıyorlar. Muhafazakâr bir tutum içinde gürültü ve patırtıdan uzak, gösterişsiz bir hayat sürüyorlar.
Bir de bizim zenginlerimizi ve sosyete düşkünü aileleri düşünün! Kimsenin dur dediği yok bu israfa..
Bir tarafta, günlük nafakasını temininde zorluk çeken insanlar, öbür tarafta bir gecede bin aileyi doyuracak kadar para harcayan israfçılar.
Bütün bu sefahat âlemi, bu müstehcen, bu morfinli partiler ve israflar, ay sonunu zor getiren milyonlarca insanımızın gözü önünde cereyan ediyor. Televizyonlarımız ve gazetelerimiz bu milyonlarca insanımızın gözünün içine baka baka bu densizlikleri saat be saat evlerimizin içinde sergiliyor.
Japon zenginlerine soruyorlar:
Bunca servete rağmen bu derece mütevazi ve gösterişsiz bir hayat yaşamanız tuhaf değil mi?" Belki tuhaf ama, Japon gelenekleri bizim daha fazla para harcamamıza müsaade etmiyor.
Evet, Japon gelenekleri...
Peki ya bizim geleneklerimiz ne oldu?
Bizim hangi geleneğimiz bu gibi israflara müsaade ediyor? Günde 400 ton ekmeğin çöpe atıldığı bir şehirde yaşıyoruz. Zenginlerimizin sofralarından arta kalanlarla bir şehir halkı doyar. A'dan Z'ye kadar görülmemiş bir israf içindeyiz.
Önce zenginlerimiz bu geleneklere sahip çıkmadıkça, onlar mütevazı ve gösterişsiz bir hayat tarzını seçmedikçe, toplum olarak huzura kavuşmamız mümkün mü?