Türkiye’nin büyük şehirleri başta olmak üzere şehirlerimizdeki devasa AVM’lerde dünyada ve ülkemizde marka olmuş ünlü kafeler, başta genç nüfusun tercih ettiği mekanlar olarak bir hayli ilgi görmektedir.
Fakat bendenizin dikkatini çeken bir nokta şudur!
İsmi kafe olan bu iş yelerinde, kahveden çok çay içildiğine şahit olmaktayım.
O zaman, neden buralara sadece şu ve bu marka isimli Caferler diyorlar?
Buralarda en çok çay tüketildiğine göre, neden bu markalı kafelere ilave olarak çay ve ya tea ismini kullanmazlar anlamış değilim?
Peki, şimdi gelelim, gerçekten Su’dan sonar en çok tüketilen, Çay mı? Kahve mi? sorusunun cevabına... (Not: Benim cevabım çaydır)
Kahve, Osmanlı dünyasına XVI. asırda Arab memleketleri vasıtasıyla geldi. İstanbul ve diğer şehirlerde çok tutuldu. Makbul bir ikram olarak görüldü. Uyarıcı, hazmettirici, teskin edici hususiyeti ile ayrıca ilaç olarak kabul edildi. Avrupalı seyyahlar, “Türkler hastalandığı zaman kahve içer. İyileşmezse, vasiyetini yazar ve bekler” demekten kendisini alamamıştır.
Anadolu coğrafyasında yetişmez ama Osmanlı zarafeti, kahveye bir aidiyet katmış; marka değeri kazandırmıştır. Bugün bile Türk Kahvesi, bir marka olarak dünyaca tanınmaktadır. İyisi Yemen kahvesidir. Meşhur mânide, “Kahve Yemen’den gelir, Bülbül çemenden gelir” derler.
Türkistan’da kalan Türkler tarafından bilinen Çin orijinli çayı, Anadolu halkı, XIX. asrın sonuna doğru Kafkas muhacirleri vasıtasıyla tanıdı. Çay, başka hiçbir şey ile mukayese edilemeyecek bir rağbete kavuştu. Bugün bile çay, zengin-fakir, köylü-şehirli, okumuş-cahil her kesim tarafından bir gıda ve zevk vasıtası olarak tüketilmektedir.
Şahsı olarak benim, her kesin bu konuda ki görüşüne saygı duyarak diyorum ki, “Önce her gün çok çay, ara sırada bir kahve” Afiyet şifa olsun. b.a.k.