“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!” demiş Mevlâna…
Biz ise, olduğun gibi görünmeyi saflık, göründüğün gibi olmayı da beceriksizlik olarak yorumlamışız.
Ya da duruma göre birçok şey gibi görünürken, birden hiçbir şey gibi görünmeyi tercih etmişiz. Bazen de görünür gibi olup, sonra da ortadan kaybolmuşuz.
Yani pirim yapma durumuna göre!.. Veya o günkü konjoktürebağlı! O anki ruh halimiz de önemli elbette…
Hele söylemlerimizle eylemlerimiz!..
Mesela, lisede en sevmediği ders tarih olan birinin, bugün ‘gizlenmiş, çok gizli tarih!’ diyerek tarih dersi vermesi ve ya tarih kitabı yazması…
Şeriat isteyen bir Müslümanın, nedense sözde şeriatla yönetilen Müslüman ülkeler yerine batıda ikamet etmeyi yeğlemesi…
“Bize, bir lokma, bir hırka yeter” diyenlerin, aşırı lükse düşkünlükleri…
Batının icadı diye, camide mikrofonla konuşmayanın, camiye kadar son model mersedesle gelmesi…
Din adına konuşanların, dinin sadece ibadet, buna bağlı olarak da cezalandırıcı ayet ve hadislerinden bahsederken, uygulamayla ilgili, ahlaki kurallarından pek bahsetmemeleri…
Atatürkçü geçinenlerin ve Atatürkçülükten geçinenlerin, gerçek Atatürkçülere kulaklarını tıkamaları…
Dedemizin mezar taşını okuyamıyoruz! diyenlerin, açılan bedava Osmanlıca kurslarına gitmemeleri…
Atatürk’ü koruma kanunu olmasaydı gerçekleri konuşurduk, diyenlerin sosyal medyada Atatürk’ e hakaret etmekten geri kalmamaları ve Atatürk’ü Koruma Kanununu Adnan Menderes’ in ateşli bir konuşmayla kabul ettirdiğini bilmemeleri…
Adnan menderes geldi, demokrasi geldi, diyenlerin, Menderes döneminde antidemokratik uygulamaların yapıldığını, sırf muhalefet partisi lideri diye Osman Bölükbaşı’yı hapse tıkadığını ve Bölükbaşı’nın ilini ilçe yaptığını bilmemeleri…
Yine sözde anti emperyalistlerin, Marshall yardımlarıyla Türkiye’yi ABD’ye bağlayanın Menderes olduğunu bilmemeleri…
Türk Milliyetçisiyim diyenlerin, Türk Tarihinden bihaber olmaları…
Lozan’ ı eleştirenlerin, Lozan Antlaşmasını okumamaları, Lozan’la Mondros’un kıyaslamasını yapmamaları ve Kurtuluş Savaşı’ndan önce ülkemizin işgal altında olduğunu bilmemeleri…
Cumhuriyet tarihi ve Atatürk ile ilgili konuşan bazı art niyetlilerin, kullandıkları birçok kötüleyici bilginin yalan ve yanlış olduğunu bilmelerine rağmen, sırf ideolojik hesap ve duygusal tavırlarını bırakarak objektif olamamaları…
Türkiye Cumhuriyetinde halktan biri devlet kademelerine gelemez, diyenlerin, bu güne kadar birçok liderin, Anadolu’nun orta ve düşük halli ailelerinin çocukları olduğunu bilmemeleri…
Devlete baş kaldıranın başı kesilmelidir, diyenlerin, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetine isyan edenlerive bu sebeple idam edilenlerikahraman ilan etmeleri…
Keşke Yunan galip gelseydi, diyen sözde bir tarihçiyi alkışlayanların, Kurtuluş Sacvaşı’ na benim dedem de katıldı ve şehit oldu demeleri…
Karşı oldukları cumhuriyet, tehlikeye düştüğünde, keyiflerinin kaçacağını görenlerin hemen cumhuriyetçi ve Atatürkçü olmaları…
Alt gelir grubundan olanların, üst gelir grubunun ağzıyla konuşmaları ve onların gönüllü avukatlığını yapmaları…
Partizanlık yüzünden birbirini kıranların, aslında siyasilerin halktan ziyade kendi çocuklarının ve torunlarının geleceğini düşündüklerini bilmemeleri…
Çevreyi, suyu, toprağı korumalıyız, diyenlerin, suyu toprağı, çevreyi katleden şirketlere, bunlar yatırım yapıyor diyerek destek vermeleri, ve bu konuda samimi olan çevrecilere düşmanca davranmaları…
Bölgemizin kurtuluşu turizmdir, diyenlerin, turistin gelip görebileceği doğal çevrenin betonlaşmasına ve tahrip edilmesine göz yummaları…
Şunu diyenler….
Bunu yapanlar…
Böyle konuşanlar… diyerek bu liste oldukça uzar. Daha fazla ekleyerek sizleri de sıkmak istemem. Ama siz kendinize göre bu listeyi elbette genişletebilirsiniz.
O zaman, ne diyelim? “Sen sen ol! Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!” ve “ Bilmediğin konularda hamaset yaparak konuları saptırma, en büyük ölçümüz vicdan olsun!” diyerek, önce kendime bir uyarıda bulunuyorum ve durumu siz değerli dostların değerlendirmesine sunuyorum.
Ceyhun KALENDER
Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi
Basın ve Dış İlişkiler