Çocukluğumda duymuştum bir büyüğümüzden: “Çay Rizelinin namusudur.” diye. O gün pek bir anlam verememiştim. Daha sonraki yıllarda çay konu olduğunda hep bu söz aklıma gelirdi.
Bunu daha iyi anlamak için çay üretiminden önce Rize’deki ekonomik ve sosyal hayatı biraz olsun bilmek gerekir.
Şu anda 70 yaşın üzerindekiler iyi bilir. II. Dünya Savaşı yılları, öncesi ve sonrası… Tarım alanları az. Yetiştirilebilecek ürün çeşidi de sınırlı. Mısır, fasulye, patates…vs. Hayvancılık yapılıyor ama ekmek yok…En temel gıda maddesi mısır. O da yeterli değil. İnsanlar kadın, çocuk, yaşlı demeden dağlarda işledikleri keresteleri sırtlarında önce köylere, sonra da Rize’ye götürüp, karşılığında bir avuç mısır alarak evlerine dönüyorlar. Geniş aile… Evlerde nüfus fazla… Ertesi gün yine aynı meşakkat..Kısacası açlık kol geziyor. Rizeli perişan…
Bu arada Rize`de yaygın olan, “Menderes geldi milletin karnı doydu” anlayışı, II.Dünya Savaşı sonrası, 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı Marshall ekonomik yardım paketinden başka bir şey değildir. Tabii ki bunun faturasını daha sonra ekonomik ve siyasi olarak fazlasıyla ödettiler.
Konumuza dönecek olursak, ülkemizde, belki de bütün dünyada, bir ürünün insanların kaderini bu denli değiştirdiği pek görülmemiştir. Çay üretimine bağlı olarak, Doğu Karadeniz Bölgesi’ne yılda yaklaşık 1 milyar dolar para girmektedir. Bunun da yaklaşık 700 bin doları Rize’deki ekonomiye can vermektedir.
Çayın ülkemizdeki tarihine ve önemine de bakacak olursak; Rize’de ilk olarak yeni yeni üretilmeye başlanan yaş çay yaprağı Zihni Derin atölyelerinde işlendi. Giderek yaş çay üretiminin artması nedeniyle çay fabrikası kurma zorunluluğu ortaya çıktı. İlk çay fabrikasının temeli 21 Haziran 1946 tarihinde atılarak, 60 ton/gün kapasiteli olarak 1947 yılında Rize’nin Fener mevkiinde işletmeye açıldı.
Çay, dünyada sudan sonra en fazla içilen ve içme alışkanlığı gittikçe artan bir gıda ve içecek maddesidir. Özellikle de dünya üzerinde yetiştiği alanların sınırlı olması bakımından, Rize için ayrı bir önemi vardır ve ülkemiz için stratejik üründür.
Dünyanın tek natürel çayı olarak, hiçbir kimyasal katkının olmadığı, herhangi bir ilaçlamanın yapılmadığı çay, Rize’de üretilmektedir.
Ancak zaman, içerisinde çayla ilgili çıkarılan kanunlar her ne kadar çayı ve üreticiyi korumaya yönelik olsa da, çay giderek ekonomik değerini kaybetmiş, insanlar artık çaydan geçinemez duruma gelmişlerdir.
Bunu durumu daha iyi açıklayabilmek için, geçmişten günümüze doğru yaş çay fiyatlarına bir bakmak gerekir. Çayın önemini vurgulamak için de bu kıyaslamayı altınla yapalım:
Bir Reşat Altınının 9 lira olduğu 1938 senesine kadar, yaş çayın kilo fiyatı 60 kuruş olarak tespit edildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 150 kuruş, 1949 da ortalama olarak 180 kuruş, 1954’te 200, 1957’de 250, 1959’dan itibaren 300 kuruş olarak belirlendi.
Üretici 1940’ta 25 kg yaş çayla bir Reşat Altını alırken, 2005’te aynı altını alabilmek için 267 kg yaş çay vermek durumuna düşmüştür. Günümüz de ise durum çok daha vahimdir. Bir Reşat Altını için yaklaşık 600 kg “yeşil altına” ihtiyaç vardır.
Çay ve üretici için asıl karamsar günler, Çaykur’un tekel olma özelliğine 1984’te son verilerek, çayda “ serbest piyasa” dönemine geçilmesiyle başlar. Başlangıçta,serbest piyasanın rekabeti artıracağı ve buna bağlı olarak da çayın değerinin artacağı düşünülürken, tam tersi, üretici, özel sektörün oyuncağı haline gelmiştir. Vatandaş, Çoluğuyla çocuğuyla,bin bir zahmetle toplayıp, fabrikanın kapısına kadar götürdüğü çayının bedelini, 3-5 yıl sonra alabilmiş ve ya hiç alamamıştır.
Özel sektörün üreticiye karşı olan fırsatçı tavrı, bugün daha acımasız noktalara gelmiştir. Kampanyanın açılmasıyla birlikte kg başına 1 TL’ye kadar fiyat veren özel sektör, Çaykur’daki kotaların dolmasıyla bu fiyatı 80-70 en son da 60 kuruşa kadar düşürmektedir. Yani ton başına üreticinin yaklaşık 600 TL’si özel sektörün cebine girmektedir.
Bu süreçte devletin bu durumu düzenleyici tedbirler almaması ve ya almak istememesi, üreticinin de örgütlenerek dayanışma içinde olamaması, özel sektörün bu piyasada daha çok at koşturacağı anlamına gelmektedir.
Özet olarak, günümüzde 774 bin dekar alan üzerinde, 204 bin üretici aile ile beraber yaklaşık 1 milyon insan çay tarımı yapıyor ve bu işten ekmek yiyor. Bütün olumsuzluklara rağmen, Rize ekonomisini ayakta tutan çaydır. Ancak çay, Rizelinin gündeminde çok alt sıralardadır. Emeklisiyle, işçisiyle, çiftçisiyle, esnafıyla Rize’de yaşayan herkes çaya bağımlıdır ve çayın kıymetini bilmelidir. Bunun için, “çay Rizelinin namusudur ve sahip çıkılmalıdır.”