“Eti senin, kemiği benim!”
Bu sözle başlardı en bilimsel eğitim aşkımız!
Çocuklarımızı bu anlayışla teslim ettik camideki hocaya, okuldaki öğretmene…
Ama artık devir değişti! Sıra öğretmende…
Her konuda olduğu gibi bu işin de bir ortasını bulamadık.
“Eti de kemiği de kişinin kendisine aittir ve hiç bir şartta dokunulamaz!” diyemedik.
Tahterevalli misali… Ucları, aşırılıkları seviyoruz.
Bu anlayışla gelinen noktada, saldırıya maruz kalan, öldürülen, hakaret edilen, aşağılanan, baskı yapılan, tehdit edilen, dalga geçilen öğretmen…
Bunlar yetmiyormuş gibi, performansını ölçme bahanesiyle, eti sizin kemiği bize yeter, diyerek öğrencilerin önüne atılan öğretmen…
Malum, MEB’ in uygulamaya çalıştığı; veli, öğrenci, idareci, balıkçı, seyyar satıcının vereceği notla, öğretmen kalitemizi belirleyeceğimiz sistem…
Öğretmen performans değerlendirme sisteminin 12 pilot ilde başlamasıyla birlikte öğrencilerimizin yaratıcı zekası!da hemen devreye girmiş: “Şamaroğlu öğretmenler”, “Şimdi yandın hocam”, “Türkiye’deki bazı öğretmenler sıfır alır”, “Hocam 100 ver, ben de 100 vereyim”, “Hocam sözlüleri daha girmedim haberiniz olsun”, “Bir düşük ver de göreyim”, “Hocam sözlüm en son kaça olur”, “Yıl intikam yılıdır. Kimse not için yanıma gelmesin”
Sosyal medyada not verme sırasının kendisinde olduğunu düşünen öğrenciler, onlarca küfrün yanı sıra öğretmenlerini tehdit etmekten de geri kalmadılar.
Sosyal medyada öğrenciler arasındaki bir diğer yazışma:
-Öğretmenler şimdi…
Şeklinde devam ediyordu.
Performans değerlendirmesinde ısrarcı olan bakanlık, sistemin yaratılma amacını “öğretmenlerin gelişim ihtiyacını içeren konularda hizmet içi eğitimlere tabi tutulması” olarak öngörse de okullardaki yansıması maalesef şimdilik yukarıdaki örnekte olduğu gibi kendini gösterdi.
Öğrencilerin sosyal medya ve mesajlaşma programlarındaki tutumu, öğrencilerin form doldurarak öğretmenlere not vermesinin sakıncalı bir durum doğuracağı ortada. Ayrıca öğretmeni itibarsızlaştırmak için de bundan daha etkili bir kampanya yapılabileceğini düşünemiyorum.
Bunun tek anlamı vardır:
Manda yuva yapmış söğüt dalına!
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?
Sanıyorum mandayı söğüt dalına yuva yaptırmakta kararlıyız.
Oysa aklın yolu bir, demokrasinin yolu çok olsa da, kör kör parmağım gözüne, demenin bir anlamı yok!
Bu gemi, bu inatçı yöntemle daha çok su alır. En kötüsü de alabora olur!
En ideal olanı; mandanın ahırda, kuşun dalda, balığın da suda yuva yapması… Akıl var, mantık var.
Yavruyu da sinek kapmasın! Yazık!..
Sonuç olarak; şimdiden öğretmenleri rencide etmeye başlayan bu uygulamanıntamamiyle gündemden kaldırılması, öğretmen motivasyonunu olumsuz etkileyen, eğitim camiasını gereksiz yere meşgul eden bu ve benzeri uygulamaların gündeme getirilmemesi, bu camiaya yapılabilecek en güzel hizmet olacaktır.
Ama siz siz olun, yine de hazırlıklı olun!
Sorarlarsa!...
“Manda yuva yapmış söğüt dalına!
Yavrusunu sinek kapmış, gördün mü?”
-Gördün mü?
-Görmedim!
Ya da;
-Gördüm!
Size kalmış.
Sonuç da, sizin vereceğiniz cesarete veya sizin cesaretinize kalmış!
Ceyhun KALENDER
Türk Eğitim-SenRize Şubesi
Basın ve Dış İlişkilerden
Sorumlu Başkan Yardımcısı