Aşkın tanımını yapmak bana göre çok zordur. Genellikle şiirlere öykülere, romanlara, oyunlara ve filmlere konu olacak kadar özel bir histir diyorlar.
Masallar, efsaneler ve destanlar zaman zaman büyük aşklar için yazılır. Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem aşkı gibi destanlaşmış aşklar bizim kültürümüzde geniş bir şekilde yer alır.
Aşık olan kişide hem fiziksel hem de duygusal bazı değişiklikler gözlenir.
“Aşkın anlamı her kişide birebir aynı olacak diye bir kaide yoktur. Ancak yine de kişinin normalden farklı davranması aşık olduğunun en büyük işareti ve anlamıdır.”
Aşk gönül gözünü açar.
“Bu fark ediş inci gibi parıltılıdır ve gözü kör eder. İncinin renk ve parlaklığı alttaki katmanların ışığı yansıtma ve kırmasıyla oluşan ilginç bir olaydır.”
İnci konusunu biraz daha açarsak:
“İnciler, istiridye veya midye içinde oluşur. İncinin parlaklığı, istiridye veya midyenin kabuğunu oluşturan sedef tabakasının kalınlığına ve sayısına bağlıdır.
Beyaz, sedef, fildişi veya siyah renkte oluşabilen inciler arasında en değerlileri siyah incilerdir. Çünkü siyah inciler, doğada oldukça nadir bulunurlar”
Şunu ilave edeyim; Aşk bir siyah inciden çok çok daha kıymetlidir!
O nedenle tariflere sığmayan bir duygu durumudur aşk.
Bu duyguyu insan nadiren yaşayabilir.
Bütün renkler bir başka görünür aşık insan gözünde.
Hülyalarının sınırı yoktur. O kadar ki, Yaratana kadar uzanan uzun bir yolculuktur aşk.
İlahi aşkın insanda var olması bambaşka bir duygudur.
Ona itaat etmek, Onun her işini güzel, her eziyetini, her iyilikten daha tatlı görmek ve Onun dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek, kısacası Onun rızası için yaşamaktır esas aşk.
Kâinatı yoktan yaratan, süsleyen, devam ettiren yüce Allah’ın ilminden daha yüce, daha şerefli, daha büyük, daha olgun ilim olamaz, daha büyük aşk olamaz.
Allah’a muhabbet, velayet yollarının en keskin kuvvetidir, en mühim bir mayası ve iksiridir. İnsan, aşkı ya mecazi kullanır ya da hakiki. Mecazî aşk, fanilere gönül bağlamaktır. Hakiki aşk ise, Allah’ı sevmektir.
Selam ve dua ile…