KODUK SİZİ AĞIRA (Mısır Ayıklama)
Mısırı kabuğundan ayıklardık. Mısır ayıklamak için akşamları bütün komşular bir araya gelirdik. Bazen mısırların içinden kırmızı mısırlar çıkar, onlara "BEY" derdik. İki grup olurduk. En çok bey bulan grup diğer tarafı alt ederdi. Galip gelen taraf "KODUK SİZİ AĞIRA" diye hep birlikte bağırırdı, böylece işlerimizi oyun haline getirirdik. İş bittiğinde pişirilen kolivaları ve kabakları zevkle yerdik. Tadı hala damağında değil mi? Hani bazen de taze mısırlar çıkar onları paylaşır eve getirirdik, hatırlıyorsunuz hatırlıyorsunuz.
EĞRATLUK (İmece)
Harman zamanları vardı. Tarla kazmak, mısır fidelerini seyreklemek (fitra) yabancı otları temizlemek (çağan etmek) sizde yaptınız tabiki. Akşamdan eğratluk edeceklere haber verilirdi. Sabah namazının peşine tarlaya gidilirdi. Çalışırken maniler ve atma türküler atardık.
Haçan yayladan celdum benum atum toy idi
Aradum buldum oni suyun altina idi
Öğleye kadar çalışır. Güneş başımızın üzerine geldiğinde yemekler yerdik. Lahana mancasi, minci, yoğurt, mısır ekmeği.. birlikte yerdik. Yoğurtu ğopeçiye (kabakdan yapılan kap)kor, ağzınıda kutuni ile kaplardık.
Bir yıl kendine yetecek kadar mısırı olana ağa derdik. Ağanın mısır atla taşınır. Diğerlerimizde sırtla taşırdık. Harman temizlendikten sonra geriye kalan otları yığın yapardık. Ne derdik ona? Evet cevabınızı bekliyorum.
KARA KONCULA
Kara koncula, kışın en soğuk ve en çok kar yağan dönemidir. Bu mevsimde dışlarıda gezmenin tehlikesini telkin için bize şu hikeyeyi anlatırlardı.
Kara koncula korkunç bir canavardır. Yolda karşılaştığı insanları önce bir sınavdan geçirir. Sınavı geçenleri serbest bırakırlardı. Sınavı kazanmak için bütün sorulara "Kara" ile başlayan cevap vermek gerekirdi. Şu sualleri sorardı:
- Benum adum Kara Koncula, senun adun nedur?
- Benum da adum Kara Ahmet.
- Nereden celursun?
- Karayerden
- Nereye cidersun?
- Kara yere
- Ne yemeğu yersun?
- Kara lahana
- Ne yemuş yersun?
- Kara yemuş
Sınav bu sorularla devam edermiş. Sınavı kazanırsan kurtulursun ve sana:
- Haydi culer cule der ve seni uğurlarmış, der sonra da bizle beraber evdeki büyükler, çocuklar birlikte birimiz Kara Koncula olur diğerimiz çocuk sorularla bu oyunu oynardık değil mi?
ÇAKAL DÜĞÜNÜ
Bizim çocukluğumuzda anlatılırdı. Dedelerimiz zamanında birini çakal ısırdığında 40 gün düğün yaparlarmış. Sebebide çakalın ısırdığını 40 gün uyanık tutmakmış. Kuduz çakal tarafından ısırılan kişi 40 gün uyanık tutulabilirse kudurmaktan kurtulurmuş. Çakal düğününüde şöyle yaparlarmıış: Köyün ortasında büyük bir ateş yakarlar, delikanlılar bu ateşin etrafında horon kurup oynarlarmış. Horona genç kızlarda katılırmış. Bu şekilde şenlik kurulup eğlenmeye "çakal düğünü" derlermiş.
Daha sonraları gençler bir araya toplanıp sebepsiz yere sırf eğlence olarak, yaptıkları bu tip eğlencelerede "çakal düğünü" demeye başlamışlar.
Bazen çakallarda bu bağrışmalara karşılık veririmiş. Bu da şakalaşmalara neden olurmuş.
EV YAPANLARA HEDİYE
Eskiden ev yapanlara hediye getirirlerdi. Bu hediye evin bahçesine bir meyve ağacı dikmek şeklinde olurdu. Bazende değişik dokumalar hediye edilirdi. Ev tamamlanıp sıra çatı yapmaya gelince omuz ağaçları çakılır ve çatının tam tepesine beyaz bir çarşaf asılıdı. Usta keserini daha hızlı vurur ve bu vuruşların sesi ta uzaklardan duyurulurdu. Bu sesleri duyan ve çarşafı gören komşular bez cinsinden hediye götürür bunlar çatının bir ucundan diğer ucuna asılırdı. Çatı tamamlana kadar bunlar bunlar asılır, sonunda ustanın olurdu.
CAMİ YEMEĞİ
Daha dün gibi. Bazı yerlerde hala devam ediyor olabilir.Cami hocasına her hane sıra ile yemek getirirdik. Öğle yemeği için giden yemekler akşamada giderdi. Genellikle hocaya yemeğin en iyisini gönderiri, bir şey eksik etmemeye çalışırdık. Muhlama, pilav, yoğurt, baklava, ev makarnası, cığırta...
Hoca yemeği ile ilgili şöyle bir fıkra da vardı:
Oflu Hoca bir gün kabağın cennet meyvesi olduğundan ve kabak yemenin faziletlerinden bahseder. Bu vaazdan sonra hocaya hergün kabak yemeği gelmeye başlar. Hoca, kabak yemekten bıkar. Öğle kabak akşam kabak. Hoca, kabak yemekten bıkar. O kadar bıukar ki birgün ezanı şöyle okur:
Eşhedü En Lailahe İllallah
Sabah kabak, akşam kabak bezdik ya resulallah
.......
Cemaat toplanıp hocaya gider. Derler ki:
-Hoca sen ne yaptın, sen bize kabağın faziletinden bahsetrmedin mi? Bizim yaptığımızsana iyilik olsun diyedir. Hiç cennet taamından bıkılır mı? Sana kabak yemeği getirmekle hem sen, hem de biz sevap kazanıyorduk.
Hoca kendini şöyle savunur:
- Ola uşaklar? Kabak cennet tamamıdur deduk ama bu fakir fukara taamıdur. Hacı hoca yemeği değildur. Hoca yemeği hoşaf ile baklavadur.
KAPANDI GİTTİ ÇAĞI
Şaravaz, pepeçura, kastaniça kabağı
Sacayak, pelki, hosti, kapandı gitti çağı,
Kunci, minci, korkota, koloti unutuldi,
Malahtara, likmene hasret kaldı gazyağı.
Burma, mabeyin, darni, kot, tereteri, hopeçi,
Gerdel, lahmi, pulama, küpun ağzında peçi,
Çali, çupi, kutuni, davli ve kondaridan,
Şimdi bahsettuğumde güleyi bizum paçi.
Lağus, şokali, lobya, pafuli, perçem, andi,
Metuşi, sehter, çiten altındakiler yandi.
Zimbilaçi tikeni, kardaşi hamduspara,
Benum gibi fukara, sirgan yedi uyandi.
İşkemi, seke, konsol, evun temele taşı,
Çiçili, kolistavra, langonanun kardaşi,
Furnesi, tumurlisi, çumuşi, çilbur yerken,
Paluzenun yanında dururdi etmeğaşi.
Hurtuli ve şurtuli, muncur, sumsuk, zibidi,
Pifoli, koso, muşi, kurçeli bizum idi.
Pasmanika, lohtiko, zuzuli ve çimidi,
Fundukla fitrukayi acep hangimuz yedi.
Murmurisle mamuris uyuturdi bizleri,
Pumburi, şepidinun hala bende izleri.
Çilipuli ve puli, karatağuk, çişona,
Alemidiye donuk makoçinun gözleri.
Geçen zaman içinde, değişti bizdeki dil,
Şimdi bu sözcükleri, ister oku, ister sil.
Rizeli arkadaşum, anam, babam, kardaşum
Alem bilmezse bile, ne deduğumi sen bil.
Mustafa KAR 1987