Renk verip havasından, suyundan, yeşilinden
Doğa, güzeli sende yarattı biçim biçim
Şüphesiz seni över, düşürmezdim dilimden
Bırakabilse beni, şu kan ağlayan içim
Sende yaşamak demek, çile doldurmak çile
Sütü satıp tuz aldım, ayran içtim tasından
Görmedim başkasını düğün soframda bile
Lahana çorbasından, hamsi kızartmasından
Dört beş yaprak lahana, birkaç kilo mısıra
Bacım, ormanlarının taşıdı toprağını
Koşup yalınayakla yılların ardı sıra
Ninemin alın teri, suladı toprağını
Anamı bırakarak elinin kınasıyla
Babam gurbet ellere, gömdü bütün yaşını
Kaç genç gelin kocadı, erkeğinin yasıyla
Bir gün dönecek diye, akıtıp gözyaşını
Yeroz’dan her görünen gemiye baka baka
Özlem çekmekle geçer, sende bütün seneler
Kaç yiğidi sulara gömer şu batan taka?
Kaç kişi öksüz kalır ve daha neler neler...
Bir kaşık ayran için, bir lokma ekmek için
Ömrü sepet altında geçen Rizeli ana
Çıplak ayaklarından izin ver, öpmek için
Secdeye iner gibi düşeyim huzuruna
Bir gün şöyle geçsem de Senoz’dan Arsivos’dan
Dolaşsam Pazar, Hemşin, Cimil’i, Lazlakar’ı
Ey aziz memleketim, selam sana bu dosttan
Ey Çayeli, Gündoğdu, cefakeşler diyarı
Seni bunca senedir unuttuysa bu millet
Artık ümidin olsun ışıklı bir yarından
Gülecek yüzlerimiz, sabırlı ol, devam et
Bir güneş gibi yükselecek, yemyeşil baharlardan
Ben de babam örneği, baş açık, ayak yalın
Ayrılıp eşten dosttan gurbete düştüm Rize’m
Yok mu bana sunacak bir dilim portakalın?
Aşkınla yad ellerde yandım tutuştum Rize’m
Servet Çomoğlu