Trabzon Rumları, 1456 yılından itibaren Osmanlı devletine vergi vermeye başlamış, 1461 yılında Trabzon'u feth eden Fatih Sultan Mehmet 1470 yılında Ali Paşa ismindeki Komutan tarafından Rize ve çevresi Türk egemenliği altına alınmıştır. Böylece Anadolu Türk birliğine katılan Rize bölgesine, 1461 yılı ve sonrasında Çoruh, Amasya, Samsun ve Tokat'tan; 1466 yılında yıkılan Karamanoğlu Beyliği bir daha canlanmasın diye Konya yöresinden; 1501 yılında Şil Şah İsmail'in yıktığı Sünni Akkoyunlulardan Tebriz ve öteki bölgelerden kaçanlardan; 1515 yılında Dulkadırli beyliği kaldırılınca Mara-Elbistan Türkmenleri Trabzon ve Rize yöresine yerleştirildiler. Yavuz Selim devrinde Trabzon'un doğusundaki dirliklerden bazıları ünlü Oğuz boyu Çepniler'in elinde idi. Fakat Çepnilerin Trabzon'un doğusundaki yerlere ve bilhassa Rize bölgesinde yerleşmeleri sonraki yüzyıllarda olmuştur. Gerçekten Çepniler karada ve denizde yiğitçe mücadele vererek oralarda kalabalık topluluklar halinde yurt tutmuşlardır. Bilhassa Rize şehri ve bölgesinde Çepniler yoğun bir şekilde yerleşmişlerdir. Şimdi Rize şehri ve bölgesinde sadece Türkçe konuşulmasının sebebi bu yoğun Çepni yerleşmesidir. Zamanımızda Rize bölgesindeki köylerde Çepni adlı ailelere rastlandığı gibi, Çepni bu yörede "yiğit" , "gözü pek", "cesur ve çetin", adam manasına geliyor.
Yavuz Sultan Selim'in sancak beyliği sırasında Annesi Gülbahar Hatun Sultan Rize'ye gelerek kendi adı ile anılan camii yaptırmıştır.
19. Yüzyılın başlarından itibaren Rize'de Tuzcuoğullarının isyanı değişik tarihlerde birkaç kez tekrarlanmıştır. 1834 yılında bu isyanlara son verilerek Tuzcuoğulları Rumeli de iskan edilmişlerdir.
Rize, 1867 Vilayet Nizamnamesine göre Trabzon Vilayetinin merkez sancağının 6 kazasından biri durumundadır. 1877 yılında merkez sancağa bağlı nahiye olmuştur. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşının ardından Lazistan sancağı kurulunca Rize hem kaza, hem de bu sancağın merkezi oldu. Birinci Cihan savaşında 9 Mart 1916 tarihinde Rize, Rusların işgaline uğramış, 2 Mart 1918 de bağımsızlığına kavuşmuştur.
----------------------------
Yollar servetin kapılarıdır
Karadeniz`in sorunları eskiden de aynıymış. İnsanımız o zamanlarda da gurbete çıkarmış, denizcilik yaparmış, Rusya başta olmak üzere yabancı memleketlere gidermiş, yurdun dört bir yöresine ekmek parası için çıkan insanları buna zorlayan şartlar, o zamanlarda da aynı, günümüzde de.
Osmanlı Arşivlerinde bulunan bu belge-raporda , yöremizin kalkınmasından, insanımızın özelliklerinden, sahil yolundan, Rize'yi iç kesimlere bağlayacak olan diğer yolların muhakkak suretle yapılmasından, madenlerin işletilmeye açılmasından bahsedilmektedir. Ayrıca, sosyal sorunlar ele alınmakta ve arazinin darlığından ve tarım alanlarının azlığından dolayı toprak ihtilafları olduğu ve bunun da bazı kan davalarına sebebiyet verdiği gözler önüne serilmektedir. İnsanları hakkında ilk olarak bahse konu olanlar ise, yöre halkının haksızlığa tahammül edemez bir yapıda ve silahşor ruhlu olduğu, her hangi bir düşman saldırısının, halkın direnişiyle geri püskürtüleceğinden, buradalar da kolayca başarıya ulaşamayacağı gibi hususlardır.
Potomya (Güneysu)'da II. Abdülhamid döneminde yapılması için padişahtan izin istenen, daha sonra yapıldığı ve zamanla yıkılıp yerine bir başka cami inşa edildiği ve bugün de bu yeniden inşa edilen caminin yerine yenisinin (Güneysu Yeni Camii) yapıldığı Potomya Hamidiye Cami.
Kimin tarafından kaleme alındığı belli olmayan 1900'lü yılların başına, Osmanlı dönemine ait olan ve Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki onbinlerce Rize ile ilgili belgelerden bir tanesi olan bu raporu, günümüz Türkçesi ile vererek sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Sevgili Padişahım!
Malumunuz olduğu üzere bilgi ve terbiye gibi iki seçkin özelliğe sahip olan medeniyet, bir kurtuluş yoludur. Ondan mahrum olan millet, yaratılışında olan değerlerini, cahilliği ve fakirliği yüzünden olması gerektiği gibi kullanamaz. İnsanlığın bu özelliğinin sebebiyledir ki, milletler derin ve büyük sıkıntılara dalıp giderler. Galip mağlubu tepeler. Yaratılıştan gelen kabiliyetler ve güzel hasletler, çığırından çıkıp yakınların hukukunu ayaklar altına alarak hıyanete dönüşür. Dolayısıyla milletler iyi bir tablo çizeceğine, aksine, kötü bir görüntü ile karşımıza çıkarlar.
Yüz kırk bin nüfusu ve üç kazası olan olan Rize sancağı, bu seçkin ve güzel memleketin inci gibi işlenmiş bir parçasıdır.
Laz ve cins olarak ondan uzak olmayan Gürcü kavimleri, millet olarak değerlerini, Moskofla yaptığımız iki büyük savaşta, din ve devlet düşmanına, sınırlarından bir adım bile attırmayarak göstermişlerdir. Şu halde bu iki milletin Osmanlı Devlet için güçlü ve vazgeçilmez bir unsur olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Ancak Gürcüler, Batum'un işgalinden sonra tamamen Osmanlı ülkesinin içlerine doğru göç ederek da-ğılmak suretiyle Osmanlı sınırındaki yerlerini terk etmişlerdir. Bölge sadece denizcilikteki maharetleri ve mertlikleri ile ön planda olan Lazların elinde kalmıştır. Rize halkı, tek başına Osmanlının sınırlarını düşmana karşı en iyi şekilde muhafaza etmekten geri durmaz.
Karadeniz insanı yaratılışı itibariyle haşin ve demir gibi sağlam mizaçlı ve karakterlidir. Bir başkasına karşı, hatta hısım ve akrabasına karşı bile acımasızca davranmaktan sakınmazlar. Bu özellikleri de pek çok kereler sabit olan suçlardan anlaşılmaktadır. Böyle olmasına rağmen insan nerede olursa olsun yine de insan olduğundan, bir milleti tamamen itham etmek yanlış bir düşüncedir. Aslında yapılması gereken şey bu suçların nedenlerini araştırmaktan ibaret olsa gerektir.
Rize sancağı, konumu itibarıyla dağlık araziden ibarettir. Yağmuru çok, rutubeti süreklidir. Bundan dolayı da ormanlıkları gayet güzel bir şekilde neşv ü nema bulmuş, yeşermiş ve büyümüştür. Dağların yeşil sefası, yağmur ve rutubetin tesiriyle, kış mevsiminin iki üç ayı hariç tutulmak üzere bütün sene devamlı olarak latif ve güzel bir manzara arz eder. Genellikle dağların yüksek yerleri çeşit çeşit ağaçlarla süslenmiş ve toprağı da koyu bir yeşillikle örtülmüştür. Bu manzara insana dağların ve toprağın doğal bir yeşil elbise giydiği izlenimini uyandırıyor.
Buralarda akla hayale gelmedik usullerle geçim sıkıntısına çareler aranır. Ziraat neredeyse gelişigüzel gelişen ve devam eden bir özellik arz eder. Ancak bu arazilerde de insanlar yerleşim amaçlı evler yapmışlardır. Sahil boyunda ise güzel ve işlek çarşılar vardır. Ekime uygun arazinin dağınık oluşu ve evlerin bu arazilerde konuşlandırılması zorunluluğundan dolayı evlerin birbirlerine olan mesafeleri oldukça fazladır. Hatta aralarında dağ, tepe, vadi gibi araziler vardır. Herhangi bir yolsuzluk veya ihtiyaç olması durumunda bir komşunun diğerine gitmesi bayağı bir zahmet ve meşakkatlidir.
Buğday mahsulünün olgunlaşma zamanı olan Temmuz ve Ağustos aylarında her zamankinden daha fazla yağmur yağar. Bundan dolayı buğday mahsulünün ekimi Mayıs başından Haziran on beşine kadar olan zaman diliminde yapılır. Eylül 15`inden Ekim başlarına kadar topladıkları mısır darısıyla yetinmeye kendilerini mecbur etmiş ve bu mecburiyet alışkanlık derecesine varmıştır. Senenin ancak küçük bir kısmını idare edebilen dahilî mahsullerinin, yani elde ettikleri mısırın kifayetsizliğini Batum taraflarından mısır satın almak yoluyla gidermektedirler.
Çok şükür nüfus artışı iyidir
Geçim sıkıntısı olmakla birlikte bölgenin letafeti, verimliliği ve güzel-liğinden dolayı, Allaha şükürler olsun ki, nüfus artışı yüksektir. Bu artıştan dolayı Rize sancağı baştan başa her tarafı dağınık ve düzensiz olarak inşa edilmiş evlerle doludur. Evsiz boş bir arazisi yoktur. Evle-rin arasının da yarımşar saat mesafeli olmaları dikkat çekicidir. Bu durum, koskocaman arazinin tek bir şehir olmasını sağlamıştır.
Klasik ve bilinen usul üzere kasabalar, köyler, tarlalar ve meralar oluşturmak ve bunların sınırlarını belirlemek bu bölge için imkansızdır.
Zor geçim ve Rize'den göç
Rize sancağının yollarının az olması sebebiyle karayolu bağlantısı neredeyse yok denecek düzeydedir. Her tarafı denize baktığından ve denizcilik gelişmiş olduğundan halkından pek çok adamlar çoğunlukla Rusya sahillerinin Batum, Poti, Anakarya, Sohum, Anapa ve Kırım taraflarına gitmekle rençberlik, dülgerlik, marangozluk ve bunlara benzer işlerle ekmek paralarını kazanmak için nice zahmetler çekmekte oldukları devamlı gözlenen bir durumdur. Bütün halkın bu şekilde geçimini kazanması tabii mümkün olamayacağından bir kısmı da kayıkları ve sandal tabir ettikleri ufak yelken gemileriyle deniz nakliyatçılığını tercih etmişlerdir.
Bu yol da oldukça tehlikeli bir yoldur.
Fındık, fasulye, keten: Rize
Memleketlerinin ihracatı biraz fasulye ve fındıktan ve Rize'ye mahsus olmak üzere bir miktar keten bezinden ibarettir. Yolların azlığı yüzünden bunları yapmakta zorluk çekmektedirler. Hatta bu yüzden ormanlarından kereste üretip onları nakletmekte bile zorlanmaktadırlar. Ancak yöre halkı, coğrafya kitaplarında da yazıldığı üzere geçmiş zamanlarda işledikleri madenleri ve Erzurum`'a sınır olan İspir, Keskin ve Hodiçor'un geniş ovalarına bir iskele ve çıkış kapısı olarak bu ovalar mahsulatının nakliyatı gibi istifadelerden mahrum kalmamışlardır.
Kırım ve Romanya sahillerine gidenler de vardır. Ayrıca sayıları sınırlı olmakla birlikte sandallarıyla ve kayıklarıyla genellikle Karadeniz'in Anadolu sahillerinde de nakliyatçılık edenlere de rastlanır. Bunlar, deniz olduğu zamanlarda sıkıştıklarında kayalar arkasına sığınarak seyrü seferlerine devam etmektedirler. Ancak bu sahiller arasındaki nakliyat çok azdır. Bunun için bu nakliyat yöre insanlarının geçimlerine yetmemektedir ve bunlardan anlaşıldığına göre gerçekten bölge insanının geçim sıkıntısı had safhadadır. Bu durum da onların tuz kaçakçılığı etmelerine sebep olmuştur.
Ah gurbet zalim gurbet
Dağlar ve ormanlıklar içinde dağınık şekilde ve birbirine uzak mesafede bulunan meskenlerin durumu ve erkeklerinin geçimlerin sağlamak için gurbete gitmek zorunda kalmaları, pek çok suç işlenmesine ve eşkıyanın rahatlıkla at oynatmasına ortam hazırlamaktadır. Bu büyük sıkıntıların sonucunda da nice nice suçlar işlenmektedir. Bu olumsuz sosyal şartlar, insanları, geçimlerini sağlamak için gurbete çıkmaya mecbur bırakmaktadır. Evin büyüğünün gurbete çıkmasından dolayı da evin geçimi delikanlıların omuzlarında kalmıştır. Bu yüzünden delikanlılar askerlikten kaçmaktadırlar.
Bunlar genellikle Rusya'ya savuşup ara sıra gizlice evlerine gelmektedirler. Dolayısıyla pek çok delikanlı asker firarisi durumuna düşmektedir.
Yakışıklı, gururlu, efendi delikanlılar
Lazlar ekseriya yakışıklı, zeki, tahkire, aşağılanmaya ve kendisiyle dalga geçilmesine tahammül etmez, tatlı sözden ve hoş davranıştan hoşlanır adamlardır. Ancak bu hayat kavgası arasında yaratılışındaki bu özellikleri muhafaza etmesi zor olduğundan dolayı serserilik ve intikamcılık gibi özellikleri zorunlu olarak kazanma durumu ile kaşı karşıya kalıyorlar. Mesela zekaları bir takım yalan ve iftira gibi şeylerde kendini gösteriyor. Bedenlerinin kuvvetini de serserilik ve ka-badayılıkta kullanıyorlar. Bu durum da onların sert mizaçlı, çabuk a-lıngan ve kırılgan, acımasız ve şefkatsiz olmak gibi hasletlerini, huylarını zorunlu olarak ön plana çıkarmıştır. Netice itibariyle bütün bunlar, onların pek çok suçları işlemelerine ve birbirlerine karşı katı bir şekilde davranmalarına sebeptir.
Arazi kıt, kadına mirastan pay yok!
Mesela miras kavgalarının kaynağı, esas sebebi arazinin kıtlığı ve fakirliktir.
Yukarıdaki nedenlerle bu iki sebep bir araya gelince miras kavgaları kaçınılmaz bir hal alıyor. Bu da intikam almak duygusunu besliyor. Akraba arasında giderilmesi mümkün olmayan büyük ihtilaflar ve hatta bunların sonucunda da düşmanlıklar ortaya çıkmaktadır.
Bu şartların insanlara verdiği acımasızlık o safhaya gelmiştir ki, mesela kadına mirastan pay ayırmak ayıp karşılanmaktadır.
İkinci bir husus da, kadınların değerinin ayaklar altına alınmasıdır. Erkekler kadınlara tasallut etmektedirler. Bu durum o kadar acıdır ki, belki de yöredeki bütün kötülüklerin sebebi erkeklerin kadınlara olan bu tasallutudur, diyebiliriz. Bu tasallutun da sebeplerinden birisi zorla nikah ve boşama olaylarıdır.
Birisiyle nikahlanmak aralarındaki suçun cezasını ortadan sanki kal-dırıyor veya erkeğin karısını sorumsuzca boşamasının yasalarda bir cezası bulunmuyor.
Asayiş için refah şart
Memleketimizde ve bilhassa Rize sancağında asayişin sağlanması zorla mümkün görülmemektedir. Belki buradaki insanların asayişlerinin sağlanmaları ve itaat altına alınmaları onların refah derecelerinin yükseltilmesiyle olur. Bu da memleketin tümünün ıslahına çalışılmakla meydana gelir. Bundan dolayı ıslahat hareketlerinin bir an önce başlaması gerekmektedir.
Bu düşünceler doğrultusunda Rize sancağının ıslahı ve kalkınmasının sağlanması, istikrarlı, kararlı ve yapıcı bir hükümetin varlığına ve yöre insanın işlerinin ve kazançlarının teminine bağlıdır. Çünkü bu şekilde yapılan icraat, insanların medeniyetten istifade etmelerine, medeniyetten lezzet almalarına sebep olacaktır. Bu da medeniyettin ilerlemesine, halkın daha düzenli yaşamalarına, hatta böyle bir hayata meyletmele-rine, dolayısıyla devlet ve millet arasında sıcak bağların kurulmasına sebep olacaktır.
Madencilik ve ormancılık
Lazistan sancağı yukarıda arz olunduğu üzere bazı madenleri ve bir çok ormanları içinde barındırmaktadır. İki büyük hazine gibi servete sahip olmasına rağmen arazisinin tarıma elverişli olmaması yüzünden geçim sıkıntısı çekmesi karşısında, komşusu olan Rusya Hükümeti`nin Batum'da gösterdiği ilerlemeye karşı şu sıkıntı içinde henüz bu iki ser-vet kaynağını açıp işletemediğinden, yani madencilik ve ormancılık yapamadığından, ayrıca on beş seneden beridir imara, yörenin kalkınmasına yönelik hükümet tarafından bir teşebbüs gösterilemeyip Rize halkının önceden olduğu gibi fakirlik içinde kaldığına üzüntüyle şahit olmaktayız.
Yollar servetin kapılarıdır
Yollar, servetin kapılarıdır. Bundan dolayı yol yapmadıkça, servetin kapısını açmadıkça zengin olunmaz.
Lazistan sancağında yol inşa edilmesinin evvelden beri yasak oluşu askerî bir tedbir ise onun takdiri ehil ve erbabına aittir.
Sevgili hünkârım, bilgilerinize saygılarımla arz ederim!
Dipnot için bilgi: Vakıf Rize Dergisi, Ağustos-Eylül 2005 Sayı: 33, Sayfa: 58-60
Muhammet Safi
Osmanlı Arşivi Uzmanı