TULUM
Tulum, Anadolu'nun kuzeydoğusunda özellikle Rize ve Artvin illerinde kullanılan nefesli bir halk çalgısı. Balkan yarımadası ve İskoçya'da kullanılan gaydadan en önemli farklı pes sesleri kontrol edebilen boruya sahip olmamasıdır.
Rize yöresinde düğünlerin, eğlencelerin, yayla şenliklerinin kısaca günlük hayatın bir parçası olan tulumun yapılışı ise şöyledir: Tüyleri temizlenmiş çebiç adı verilen oğlak derisinden yapılır. Deri önü yıtılmadan çıkartılır, delik yerleri bağlanıp, gövde bölümü elde edilir. Ön ayaklardan birine lülük, birine de nav takılır. Geleneksel olarak boynuzdan yapılan navlar günümüzde ahşaptır ve içine yöresine göre zimbon (Trabzon), çimon/çibu (Rize adı verilen kamıştan yapılan komalı-pentatonik sipsi yerleştirilmektedir. Lülükten dudula adlı ağızlıktan üflenerek şişirilen enstrumanda sıkışan hava nav içinde bulunan zimbona gelir ve burada parmaklar sayesinde istenilen ses elde edilir.
Ağızda şişirilmiş olan tulum, koltuk altına alınır. Kolun dirsek içine gelen bölümü ile sıkılarak düdük veya düdüklerden ses çıkarılması sağlanır. Tulumun boş kalmaması için sağ ön ayağına takılan, ağza giren tahta boruya ( Bu boru tulumu havayla doldurmaya yarar) “ guda veya lülük denir. Tulumun boyutları, derisi kullanılan havaya göre ayarlanır. Ancak büyük tulumlu olanlarına 'guda' da denilmektedir.
Rize ilinde tulum en çok Çayeli'nden başlayarak Pazar, Ardeşen, Hemşin, Çamlıhemşin ve Fındıklı ilçelerinde çalınır.
KEMENÇE
Kemençe, rebap, keman türü yaylı çalgılarla akraba olduğu sanılan, bir yay yardımıyla çalınan üç telli geleneksel halk çalgısının adı olup, klasik kemençe ile karıştırılmasını önlemek amacıyla Karadeniz kemençesi olarak da adlandırılmaktadır.
Bilinen en eski yaylı enstruman olan rebap (Arapça rababah) Avrupa’ya, 9. yüzyılda Bizans üzerinden (lyra adıyla) ve MS 11. yüzyılda Müslüman Arapların kontrolü altında olduğu dönemde İspanya üzerinden Rebec adıyla iki koldan yayılmış, Orta Çağ ve Erken Rönesans dönemi boyunca yoğun olarak kullanılmıştır. Çok sayıda farklı teoriye karşın Karadeniz kemençesinin Rumlar tarafından Kapadokya kemanesi olarak da adlandırılan Kabak kemaneden form olarak ne zaman farklılaştığı kesin olarak bilinmemektedir.
Araştırmacı Yazar Mehmet Bilgin'in Doğu Karadeniz Etnik Tarihi Üzerine adlı yazdığı kitapta, Karadeniz kemençesinin Kıpçak Türkleri'ne ait bir çalgı olduğunu, Gagavuz Türkleri 'nin de bu çalgıya kumança ve oyununun adına da Horon dediklerini yazmıştır.
Karadeniz kemençesi temel müzik aleti olduğu özellikle Ordu , Giresun, Gümüşhane , Trabzon, Rize,Artvin , Samsun,Bayburt, Sivas' ın iç Karadeniz bölgesinde kalan Suşehri , Akıncılar çevresinde ve , Cumhuriyet döneminde Karadenizlilerin topluca göç ettiği Adapazarı, İzmit Yalova Orhangazi köylerinde ve büyük şehirlerde, Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesiyle Yunanistan'a giden Rumlar tarafından başta Selanik olmak üzere Kuzey Yunanistan'da yer alan göçmen köylerinde kullanılmaktadır.Kemençe artık evrensel bir çalgı aleti olmak yolunda emin adımlarla ilerlemiştir.İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de ilgisi görülmektedir.
ARMONİKA
Karadeniz'e yaklaşık 200 yıl önce Kafkas müzisyenler tarafından getirilen armonika, bölgenin vazgeçilmez müzik aletlerinden birisi oldu. Rize ve çevresinde yaygın olan armonika, düğün ve eğlencelerin tek çalgısı olarak yıllarca kullanıldı. O dönem özellikle kadın müzisyenlerin sıkça kullandığı armonika, hava akımıyla ses çıkararak ürettiği melodilerle eğlencelerin vazgeçilmezi oldu. Yaklaşık 170 yıl boyunca kullanılan armonika son yıllarda yerini kemençe ve tuluma bıraktı. Halk arasında santur ve mozika olarak da bilinen armonika, unutulmaya yüz tuttarak eski popülerliğini kaybetti.
Bölgede bu müzik aletinin unutulmaması adına çalışmalar yapılmakta ve kültür canlı tutulmaya çalışılmaktadır.
Trabzon Üniversitesi Devlet Konservatuarı Müdürü Doç. Dr. Abdullah Akat armonikanın tarihi hakkında şunları söyledi:
"Özellikle 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında Kafkasya'dan gelen göçlerle birlikte Karadeniz Bölgesi'ne taşınmış bir çalgı. O dönemin popüler çalgılarından bir tanesi. Hemen hemen gittiği her yerde, Kafkaslar'da ve diğer topluluklar içerisinde girmiş olduğu bölgenin çalgısıyla yer değiştirmiş. Bizim bölgemize de geldiği dönemlerde özellikle kemençenin bazı yörelerde tulumun yerine geçmiş olan bir çalgı. Bugün hâlâ yöremizde Gürcülerin, Çerkezlerin aktif olarak kullandığı çalgılardan bir tanesi. Türkiye'nin batı bölgelerinde hâlâ çalınmaya devam ediyor. Yöremizde ise bu çalgı yaklaşık 100 yıl kadar çok önemli oranda çalındı. Özellikle Rize merkezde, Gündoğdu, Veliköy, Çayeli'nin merkezinde ve çevre köylerde sıklıkla çalınan bir çalgı. Ancak 80'li yıllardan sonra yavaş yavaş unutulmaya başlanıyor. Özellikle kadınların en çok çaldığı çalgıların başında geliyor. Biz bunu el ve ağız armonikası olarak ayırıyoruz. Özellikle kına gecelerinde ve kadın toplantılarında bu çalgının kadınlar tarafından çalındığını görüyoruz. Bu yıllardan sonra, kemençe ve tulum tekrar popüler olmaya başlıyor ve armonika önemini kaybetmeye başlıyor. Günümüzde armonikaya bir özlem olduğunu anlıyoruz. Klavye çalanların, klavyelerinde armonikaya özgü havalarla bazı düğünlerde, eğlencelerde organize ettiğini görüyoruz. Ancak yörede yavaş yavaş unutulan bir çalgı."