Anama,
Söyle ne olur ana, kurudular mı bari
Pazar’dan ayrılırken döktüğün gözyaşları
O yaşlar ki gönlüme akacak ilelebet
Şu ölümlü dünyada başımda iken gurbet
Şimdi ya bir ağır yük altında inliyorsun
Ya da nemli bir yelden sesimi dinliyorsun
Şimdi ya değirmende, ıslak ayaklarında
Ya sofra başındasın, şükrederek varınla
Sularken sığırları, mahalle sıra sıra
Bir kazan, bir tas ile iniyorsun ahıra
Bir yanda yanmıyorken taze, ıslak çalılar
Bir yanda kar altında lahana toplamak var
Çorbadan başka bir şey göremeden kaplarda
O eski kazağınla dolanıyorsun karda
Ya taş taşımaktasın, sızlayarak omuzun
Ya hasta olmaktasın, düşünüp uzun uzun
Sabah yiyeceğini akşamdan yıka da yat
Madem böyle başladı, böyle sürecek hayat
Ne elimde bir merhem, sürmek için yarana
Ne de taş bir kalbim var, aldırmayayım sana
Duvardaki her hibar ellerinde iz etti
Yine dönüp Tanrıya, bir gün demedin ‘yetti’
Belki boş bir hayalle çektin o çileleri
Belki bir silen olur, alnından akan teri
Belki hayırsız evlat deyip ağlayacaksın
Belki kara yerine allar bağlayacaksın
Belki yamasız hırka nasip değilmiş ana
Belki Tanrın sonunda, samur kürk yazmış sana
Belki bir unutturan çıkar çilelerini
Belki de çanta alır, kazmaların yerini
Ha gayret, biraz daha feleğe meydan oku
Zaman gösterir ana, belkiyi, varı, yoku...
Hibar : Küçük çakıl, dolgu taşı
Orhan Bayramoğlu - Kaleli Orhan