Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi Taner Alakuş, minyatür sanatına nasıl başladığını ve minyatür sanatının bugünkü durumunu anlattı.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi Alakuş, minyatür sanatına nasıl başladığını, minyatür sanatının bugünkü durumunu ve sanat anlayışını AA muhabirine anlattı.
Sanatçı Alakuş, geleneksel sanatlarla 1982'de girdiği MSGSÜ'de tanıştığını belirterek, "Açıkçası üniversiteye ilk başladığımda, geleneksel sanatlarla ilgili bir fikrim yoktu. Daha çok heykel ve resim, daha popüler, plastik sanatlarla ilgili bir tercihim vardı ama onların puanını tutturamadım, yedekte kaldım. Geleneksel Türk sanatları bölümünü de kazanmıştım. Hocam Dündar Tahsin Aykutalp, bana geleneksel sanatlarla ilgili küçük bir sunum yaptı, anlattı. Çok klasik gelir ama bu bir gerçektir. O sanatı yapmak geldi içimden. Bize ait milli bir sanatsa, bu sanatı öğrenmenin daha doğru olduğuna inandım ve kaydımı yaptırdım. Serüven öyle başladı." ifadelerini kullandı.
O yıllarda, üniversitede minyatür dersi veren bir hocanın olmadığını ifade efen Alakuş, tek bir hocanın tezhip, çini ve hüsnühat gibi bütün dersleri verdiğini dile getirdi.
Taner Alakuş, 40 yıl önce geleneksel sanatların bu kadar yaygın olmadığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Mesela ebru sanatı bugünkü kadar çok yaygın değildi. Bir ebru sanatçısı gelirdi arada, biz onun elindeki ebruları kapışırdık. Bugün baktığınızda hiçbir sanatsal değeri olmayan kağıt parçaları ama yokluk zamanı değerli oluyor. Hala o ebrular vardır elimde. Hocamız enteresan bir adamdı. Kokulu Osmanlı karanfili yetiştirirdi ve karanfillerden bize birer tane aşılardı, biz de kendi evimizde bu karanfili yetiştirdik ve son dönemlere kadar bayağı yetiştirdim. Ney dinletileri yapardı. Bir üniversite ortamı gibi değildi açıkçası ama müthiş keyif veren bir ortamdı. Arkadaşlar kendi aramızda çok bağlıydık. Tabii bu kadar çok fazla yayın, kitap yoktu. Şu anda arkadaşlar çok şanslı. Resmen cennet gibi, kitap cenneti.
Tabii bir de sosyal ağlar, internet, her şeye ulaşabiliyorlar. Bizde böyle bir şey yoktu. Hoca bir dia gösterisi yapardı, sonra diayı kapatırdı. 'Hadi bakalım Kur'an-ı Kerim sayfası çizeceğiz' derdi. İlk başlarda algılayamıyorduk. Ondan sonra artık kendi aramızda teknikler geliştirdik. Dia gösterisi olduğu zaman, 'Sen rumileri, sen bulutları çiz.' derdik. Sonra bu parçaları birleştirirdik. Farkındalığımızı geliştirdi bu hareketler. Şimdi kaynak, her şey bol ama biz bunu çok hoyratça harcıyoruz ve hiç de dikkat etmiyoruz. Yani bir sürü şeyi görüyor ama bakmadığımız için algılayamıyoruz."
"Hayata nasıl bakarsanız hayatta size öyle bakıyor"
Yaşanılan şehrin insanın kişiliğini şekillendirdiğini vurgulayan Alakuş, "İstanbul çok önemli, 3 medeniyete başkentlik yapmış, her tarafı tarih kokuyor. 24 saat, son derece dinamik bir şehir. Ben yolda yürürken bile, hep kafam tasarıma çalışıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Alakuş, sanatı ve kendini keşfetmeye başladıkça bundan para kazanabileceğini öğrendiğini kaydederek, minyatür sanatına başlama serüvenini şu sözlerle aktardı:
"Nasıl para kazanabiliriz, formülünü araştırdık ve sahafları keşfettik. Bize oradan 'Böyle bir iş yapar mısınız?' dediler. Bunlar minyatürmüş, biz anlamıyoruz. İlk kez o dönem tanıştık. Küçük küçük eserler yapıp, bunlardan para kazanmaya başladık. Onları verip karşılığında kitap aldık ve böyle kendi içinde dönüşümle adım adım geliştirdik. Ama ben o dönemde şunu önemsiyordum. Boş bir kağıda egzersiz yapmaktansa herhangi birine eser yapacağım. Kalitemi o dönemde yükseltiyordum. Hala benim o piyasa işlerimi toparlayan insanların olduğunu duyuyorum. Çünkü o zaman bir ispat derdi var. O dönemde bayağı kaliteli işler üretmişim."
Siparişle tezhip de yaptıklarını söyleyen Karakuş, "Koleksiyoner bulmaya çalışıyorduk. Kapalıçarşı'dan ya da özel koleksiyonerler bizi buluyordu. Cüzi fiyatlardı ama ben hiçbir zaman bundan yakınmadım. 'Hakkım yendi.' falan demedim. Tam tersi okumama vesile oldu. Hayata nasıl bakarsanız, hayat da size öyle bakıyor. Hayata hep pozitif baktım. Bu pozitiflik aslında beni geliştirdi diye düşünebiliriz. Senelerce özel koleksiyonlara, hat kenarına tezhip çalıştım ama minyatürü ilk kez ciddi bir şekilde Süleymaniye Kütüphanesi'nde gördüm. Orada gördüğüm örnekleri aklım almadı. Nasıl bu kadar canlı, altınlar nasıl bu kadar parlak? Nasıl bu kadar ince çalışılıyor? Oradaki örnekleri görmeye başlayınca, minyatüre biraz daha eğilmeye başladım. Kendime özel ve piyasaya minyatürler yaptım, araştırdım. Çok fazla boyayla ve kağıtla haşır neşir oldum. Ama çok uzun süreçte çok fazla yol aldığımı düşünmüyorum." dedi.
"Benden iyi kimse klasik minyatür yapamaz"
Usta sanatçı, ressam ve minyatürist Yakup Cem'le tanışmasının minyatür sanatına bakışında çok etkili olduğuna işaret ederek, minyatür sanatının eğitimi anlamında Yakup Cem'in tecrübelerinden istifade ettiğini de dile getirdi.
Minyatürle uğraştığında zamanın nasıl geçtiğini anlamadığını ifade eden Alakuş, "35 yıldır minyatür yapıyorum. Hala üniversite öğrencisi gibi hissediyorum. Minyatürde figür ve serbestlik olduğu için bu konu beni daha da cezbediyor. Her şeyi minyatürün içine katabiliyor ya da minyatürü her şeyin içine adapte edebiliyorsunuz. Ben sipariş üzerine çalışan bir sanatçı değilim ve hiç hoşlanmıyorum. Ne istersem onu yapıyorum. Mesela sabah kalkıyorum canım yusufçuk yapmak istiyorsa oturuyorum, yusufçuk yapıyorum. Minyatür kurallarına da çok dikkat etmiyorum açıkçası. Adının minyatür olup olmaması da beni ilgilendirmiyor. Yani tamamen içsel bir yolculuk benim yaptığım." diye konuştu.
Taner Alakuş, klasik minyatür konusunda da iddialı olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi:
"Benden iyi kimse klasik minyatür yapamaz. Çünkü senelerce emek verdim ve tekniğini özümsedim. Benim bütün hücrelerimde minyatür tekniği var. Rafine ettim, onu içsel yolculuğumda dışa vuruyorum. Bu kadar net yani. Buna da isim koymuyorum. Eleştirilmekten de asla korkmuyorum. İnsanların bana bakış açısı çok da ilgilendirmiyor. Ben sadece şu anda bir ölümlü olarak beynimi boşaltmaya çalışıyorum. O kadar çok yapacak iş ve aklımdan geçen tasarım var ki ama zaman yeterli değil."
Minyatürün tezhip ve hüsnühattan daha iyi bir duruma gelmek üzere olduğunun altını çizen sanatçı, 21'inci yüzyılda yaşayan jenerasyona Osmanlı'nın minyatürünü sevdirmek gerektiğine vurgu yaptı.
Sanatçı Alakuş, Birleşmiş Milletler Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine minyatür sanatının dahil edilmesine ilişkin, "Minyatür sanatının kültürel miras olup olmaması beni çok ilgilendirmiyor. Bazı arkadaşlarımız buna başka türlü bakıyor. Uluslararası platformda daha fazla ses getirecek. Önce milli oldu sanat. Şimdi uluslararası olma noktasına zaten geldi. Sadece şu noktada bize faydası olabilir, duyulabilir oldu. İnsanların belki o şekilde ilgisini çekmiş olabilir. Yani sanatçının esas yaptığı, kendi kabuğunun içinde var olabilmesi. Allah razı olsun, kültürel miras olmuş. Bize bir katkısı olur, olmaz gibi bir derdim yok yani. Benim derdim sadece üretmek ve sanatı bir noktaya getirebilmek." değerlendirmesinde bulundu.
Zamanın farkına varmış bir sanatçı olduğunu söyleyen Alakuş, minyatür tekniğini geniş bir yelpazede kullanarak eğitimler verdiğini, öğrencilerine bu anlamda büyük özgürlükler sunduğunu aktardı.
Alakuş, siparişle veya proje odaklı çalışmadığının altını çizerek, "Bağımsız olma taraftarıyım. Bir de zaten sanatçı zorluk çekiyorsa da çeksin yani bu çok önemli. Sanatçının en iyi üreteceği dönem de zaten zorluk çektiği dönemdir. İspat, kaliteyi getirir. Kavak ağaçları yok olur, çınar ağaçları ayakta kalır. Yani buna dayanabilen, buna aşk ile bağlanabilen ayakta kalmalıdır. O yüzden böyle siparişlerle, projelerle, devlet destekleriyle sanatı asla onaylamıyorum." diye konuştu.
Minyatür sanatını merak edenleri, öğrenmek isteyenleri atölyesine davet eden sanatçı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gelin birkaç derse katılın. Biz hiçbir şey talep etmiyoruz. Eğer gönlünüze zaten bu aşk düşerse yaparsınız. Bana birisi demişti ki aşk nedir? Ben de şöyle demiştim, minyatür nedir? Kendi özümüze ait bir sanat. Her zaman söylüyorum, milli olmadan uluslararası olamıyorsunuz."
Haber :