Sağlık ordusunun neferlerinden 112 Acil Sağlık ekibi ile Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) gönüllüleri, hayat kurtarmak için gittikleri deprem bölgelerinde hafızalarından silinmeyecek anlara şahit oldu.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, afet bölgelerinde sağlık hizmeti sunmak için farklı illerden birçok sağlık çalışanı gönüllü oldu.
Bugüne kadar, İstanbul İl Ambulans Komuta Kontrol Merkezi Başhekimliğine bağlı çalışan 600 personel, Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş'ta görev aldı. 112 ambulanslarından 50'si bölgeye gönderildi.
UMKE'den 345 gönüllü de Gaziantep, Malatya ve Hatay'daki arama kurtarma çalışmalarında mücadele verdi. Ayrıca, 12 aracı deprem bölgesindeki çalışmalarda kullanılan UMKE'nin 2 tırı da lojistik desteğini sürdürüyor.
Görevlerini meslektaşlarına devrederek İstanbul'a dönen bazı 112 Acil Sağlık ve UMKE ekipleri, şahit oldukları duygusal ve unutulmaz anları AA muhabirine anlattı.
2 yaşındaki bebeğini annesine emanet ederek Hatay'a gitti
13 yıllık meslek hayatını Adıyaman ve İstanbul'da geçiren paramedik Buse Celep, deprem olduğu bilgisini, meslektaşı olan gece nöbetindeki eşinden öğrendiğini, haberi alır almaz Adıyaman ve diğer bölgelerdeki 112 çalışanı arkadaşlarını aradığını, kendilerine ulaşamayınca şeflerine, "Beni yollayın, onlara yardımcı olmam lazım." diyerek bölgeye gitmeye gönüllü olduğunu söyledi.
Gitmeden önce 2 yaşındaki bebeğini annesine bıraktığını belirten Celep, "Dedim ki muhtemelen ondan daha küçüklerin, ailelerin ihtiyacı var. İleride neden yaptığımı anlayacaktır ve 'İyi ki gitmişsin.' diyecektir." dedi.
Celep, saat 07.30'da yaklaşık 90 kişilik ekip olarak Hatay'a gitmek üzere uçağa bindiklerini, hava şartları nedeniyle inecekleri noktanın 2-3 kez değiştiğini, depremden zarar gören Hatay Havalimanı yerine Adana'ya iniş yaptıktan sonra otobüsle akşam saatlerinde Hatay'a ulaştıklarını aktardı.
Şehirdeki ilk anlarının gözünün önünden gitmediğini vurgulayan Celep, şöyle konuştu:
"Yoldayken dedim ki 'Allah'ım ne olur bana çocukları denk getirme.' Yüzde 90 çocuk denk geldi. Sahra hastanesi kurulmaya başlanmıştı, iki çadır vardı. Daha sonra biz artırdık. Yaralılarını çıkartan bize doğru koşuyordu. Biri kolumdan çekiyor, 'ne olur bize bak', öbürü 'aracımda hastam var' diyordu. 'Ben neredeyim, her yer yaralı, hasta. Bir şey yapmam lazım.' dedim. Bir anda eldivenleri giyip bir oraya bir oraya şeklinde başladım. 'Kime ne kadar çok yardım edebilirsek' mantığındaydık." diye konuştu.
Buse Celep, enkazdan kurtarılan biri 7 yaşındaki kız ve erkek kardeşleri hiç unutamadığını dile getirerek, "Dört ya da beşinci gündeydi. O kadar gülerek çıkmıştı ki 'Abla, biz oyun oynuyorduk.' dedi. 'Karanlıktı, korkmadınız mı?' dedim. 'Hayır korkmadım. Annem de babam da oradaydı.' dedi. Aslında 3 kardeşlerdi. Bebek enkazdan maalesef sağ çıkmamıştı. Anne babaları da yaşamıyordu. Onlarla güle eğlene çıktık ama 'Annem de geliyor mu?' sorusuna cevap veremedim, öyle kaldım." ifadelerini kullandı.
Kardeşleri kurtarırken, o bölgede aynı anda 4-5 çocuğun daha kurtarıldığını anlatan Celep, "Bir an düşündüm, 'Bu kadar çocuğa aynı anda nasıl bakabilirim? Elimde sırt tahtaları var, hepsini yatırayım, diğer ekipler gelene kadar bir şekilde faydamız olsun' dedim. O çocuklar hepimizden güçlüydü. O kadar yorgunduk ki artık. Kafamı koyduğum zaman vicdan azabı duyuyordum. Ben dinlenirken ya bir şey kaçırırsam ya birine yetişemezsem mantığında ilerledim." dedi.
Hatay'dayken bir haftada toplamda bir gün bile uyumadığını ifade eden Celep, o kadar çaresiz, ihtiyaç sahibi insanı gördükçe akıllarına açlık ve susuzluğun da gelmediğini söyledi.
UMKE gönüllüsü çift, bölgede birlikte görev yaptı
UMKE gönüllüsü olan ve 11 ay önce dünya evine giren sağlık memuru Muhammet Fatih ve hemşire Berna Kılıç Sarı da Hatay'daki arama kurtarma çalışmalarında birlikte görev aldı.
Muhammet Fatih Sarı, depremi saat 04.30'da UMKE'nin WhatsApp grubundan öğrendiklerini, eşiyle bölgeye gitmek için hiç tereddüt etmeden hazırlandıklarını kaydetti.
İlk etapta bölgeye gidecek 17 kişilik ekiple çadır, battaniye, ısıtıcı gibi lojistik ekipman ve tırın havalimanına ulaştırıldığını aktaran Sarı, ayrıca kara yoluyla giden bazı personelin de hava koşulları yüzünden 26 saat sonunda Hatay'a ulaşabildiğini dile getirdi.
Hatay'da aklına kazınan bir andan bahseden Sarı, "Olay yeri yönetimini yaparken gözümüze bir ceset torbası takıldı. Anne ve bebeği aynı ceset torbasına almışlar. Babası da başlarında bekliyordu. Ceset torbasının fermuarını açıp çocuğunu seviyordu. Böyle bir görüntü bizi bayağı etkiledi." ifadelerini kullandı.
Sarı, 12 gün aktif olarak çalıştıkları Hatay'dan dönerken, şehirle ve orada çalıştıkları kişilerle vedalaşmanın kendilerine çok zor geldiğini belirterek, "İlk gittiğimiz gün aklımıza geldi. O anki o can pazarı, hastanenin acil girişinin olduğu yer, etraftakiler, o anlar gözümüzün önüne geldi." dedi.
"14 saat boyunca sanki onunla enkazın altında bekledik"
Berna Kılıç Sarı da Kahramanmaraş üzerinden Hatay'a giderken, yıkımı ilk orada gördüklerini, Hatay'a ulaştıklarında çok büyük bir yıkımla karşılaştıklarını söyledi.
Sarı, ilk olarak Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi'nin bahçesinde konuşlandıklarını, kurdukları çadırları müdahale ünitesi haline getirdiklerini ve kurulum bitmeden de hasta bakmaya başladıklarını anlattı.
Yabancı bir ekibin çalıştığı enkazda, 15 yaşında bir çocuğun canlı olduğu bilgisi üzerine 5 kişilik tim halinde oraya gittiklerini, çocuğun çıkartılması için bacağının üzerindeki kütlenin kaldırılması gerektiğini öğrendiklerini ifade eden Sarı, "Her an çıkabilir" diye oradan ayrılmadıklarını kaydetti.
Sarı, 14 saat süren çalışmada birçok ekibin farklı yerlerden çocuğa ulaşmaya çalıştığını, görevi meslektaşlarına devrettikten 2 saat sonra vefat haberini aldıklarını belirtti. Sarı, "14 saat boyunca sanki onunla enkazın altında bekledik." diyerek, duygularını paylaştı.
Bölgede eşiyle görev alırken birbirleri için hiç endişe etmediklerinin altını çizen Sarı, "Sadece bitkin kalmasın diye arada gidip, bisküvi, çerez bırakıp yanından ayrıldığım oldu. Olabildiğince profesyonel davranmaya çalışıyorsun. Çünkü depremzedeleri görüyorsun, gerçekten iyi şartlarda olduğunu anlıyorsun." ifadesini kullandı.
"Arkadaşımla ceset torbasında uyuduk"
Paramedik Sevda Kaya, nöbeti devralmak için saat 06.30'da evden çıktığında internetten haberleri okurken depremi öğrendiği, gönüllü olduğunu bildirince uçakla önce Adana'ya, ardından kara yoluyla Hatay'a gittiklerini anlattı.
Soğuk ve yağışlı olan Hatay'a vardıklarında büyük yıkıma uğradığını, şehrin eski halini de bildiğini dile getiren Kaya, önce müdahale çadırlarında, ardından enkazda görev aldıklarını aktardı.
İkinci günlerinde askeri personel ve gönüllülerle enkazdan bir baba ile kızını kurtardıklarını belirten Kaya, kızın annesini kaybettiğini ancak metanetini koruduğunu söyleyerek, "Babasına 'Ben yanındayım, korkmana gerek yok.' diyebilen 9 yaşında bir çocuktan bahsediyoruz." dedi.
İlk günlerde uykuyu hiç düşünmediklerinden bahseden Kaya, "Hava çok yağışlıydı, yerler ıslak ve soğuktu. 'Nasıl dinlenebiliriz, uyuyabiliriz?' diye üçüncü günün sonunda düşünmeye başladık. Bir kat formamızla gitmiştik. Bulduğumuz tek şey olan ceset torbaları vardı. Arkadaşımla ceset torbasının içinde uyumaya karar verdik. 2 saat kadar ceset torbasında uyuduk." diye konuştu.
Depremzedelere yardımcı olmak için duygularını bir kenara koyduklarını, "insanları kurtarmaya geldik" düşüncesiyle ilk günler bir şey yiyip içmeyi düşünmediklerini vurgulayan Kaya, bölgede çorba çadırı kuran Yozgatlı vatandaşların kendilerine ikramda bulunduklarını, Niğde'den gelenlerin de "Peynir yemezseniz süt yok. Zeytin yemezseniz helva vermem." diyerek onları yemeğe teşvik etmeye çalıştıklarını dile getirdi.
Kepçe kovasına binerek ağır hasarlı binadan yaşlı kadını kurtardılar
Paramedik Emre Boz, nöbet gününde vakaya giderken, Hataylı olan ve İstanbul'da beraber çalıştığı meslektaşı Gülcan Şen'in kendisine mesaj atarak deprem olduğunu ve enkazda kalan ailesinin kurtarıldığını söylediğini aktardı.
Eve dahi uğramadan bölgeye gitmek için Komuta Kontrol Merkezi'nde toplandıklarına işaret eden Boz, "Bütün arkadaşlar birbiriyle yarışıyordu. Hatta uçaktaki kontenjan yetersizliğinden gelemeyenlerden kendini ikinci listeye yazdıranlar oldu. İstanbul 112 olarak gerçekten hızlı bir şekilde koordine olduk." şeklinde konuştu.
Boz, daha önce terör bölgelerinde görev yaptıklarını ancak deprem bölgesinde hiç bulunmadığını, bunun çok daha farklı olduğunu belirterek, "İnsanların o hallerini görünce çok etkileniyorsunuz. Artık kendinizden vazgeçiyorsunuz. Bir an önce bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Biz de sahrada koordine olduk. Gelen yaralılara ilk müdahalelerini sabaha kadar hızlı şekilde yaptık." ifadelerini kullandı.
Bölgede unutamadığı birçok anı olduğunu dile getiren Boz, Hatay'da da birlikte çalıştığı Gülcan Şen ile ağır hasarlı bir binadaki yaşlı kadını kepçe yardımıyla nasıl kurtardıklarını şöyle anlattı:
"Telsizlerimiz açık, enkaz alanlarında canlı emare var mı sorguluyoruz. Daha sonra telsize bir anons düştü. İvedi şekilde cevap verip adrese doğru ilerledik. GSM operatörleri, şebekeler çekmediği için adres bulmakta da zorluk çektik. Ulaştığımız yerde yaralı olmadığını fark ettik. Dönüş yolunda biri '112 gelsin bir an önce.' diye bağırıyordu. Olay yerinde Jandarma Arama Kurtarma (JAK) timleri ve biz vardık. İki hastanın olduğunu söylediler. Ağır hasarlı bir bina, üçüncü kat, giriş yeri yoktu. Normalde ambulans olay yeri güvenli değilse girmemeye çalışır. Ama o an onu düşünemiyorsunuz çünkü bir yaşam emaresi var. 'Nasıl çıkacağız?' diye düşündük. Bir kepçe vardı. 'Kepçenin uç kısmına sizi alsak olur mu?' dediler. Hiç düşünmeden 'Gideriz' dedik. Acil çantamızı aldık. İkimiz kepçenin ağız kısmına bindik. Bizi üçüncü kata çıkarttılar. Biraz ürkütücü, can güvenliğiniz yok, düşme riskiniz var. Bunların hiçbirini düşünmüyorsunuz. İçeride bir hastanın hayatını kaybettiğine karar verdik. Diğeri de yaralıydı. İkisi de yaşlıydı. O anda kendi imkanlarıyla çıkamayan insanlardı. Daha sonra sırt tahtamıza hastayı sabitleyip JAK ekibiyle beraber ambulansa aldık."
Ailesinin enkazdan kurtulduğunu öğrendi, başkalarına yardımına koştu
Acil Tıp Teknisyeni (ATT) Gülcan Şen, memleketi Hatay'da yaşayan ailesinin enkaz altında kaldığını ve kendi imkanlarıyla çıkarak kurtulduklarını söyledi.
Ailesinin sağ kaldığını öğrendikten sonra oradaki insanlara yardım için bir şeyler yapması gerektiğini fark ettiğini aktaran Şen, İstanbul 112 olarak adeta birbirleriyle bölgeye gitmek için yarıştıklarını dile getirdi.
Şen, doğup büyüdüğü, ilk görev yaptığı şehre bu şekilde gitmenin kendisini çok üzdüğünü belirterek, "Ailemin sağ kaldığını, hayatta olduklarını biliyordum. Ama onları hiç görmeden, diğer yaralılara yardım etmek için hiç durmadan çalıştım. Yaklaşık 96 saate kadar uykusuz şekilde görev almaya devam ettik." diye konuştu.
Ekip arkadaşı Boz ile yaralı bir kadını çıkartmak için kepçe kovasına bindikleri anlara da değinen Şen, şunları kaydetti:
"Eğitimlerimizde hep söylenen önce can güvenliğidir. Çünkü 'Sadece hayatta kalanlar başkasının hayatına dokunabilir' felsefemiz vardır. O atmosferde bir canın yaşıyor olması bütün korkularımızı giderdi. O hastayı kurtardığımızda yaklaşık 80'inci saatteydik. 80 saat boyunca hiç uyumadık, beslenmemiz yetersizdi çünkü buna zamanımız, yeterli imkanımız yoktu. Artık dizlerimizin bağı çözülecek bir durumdayken o hastayı sağ indiriyor olmak gurur verici. Bütün yorgunluğumuzu unutup, başka canlı emareleri aramaya devam ettik."
Şen, yaşlı depremzedenin kendilerini gördüğünde aralarında nasıl diyalog geçtiğine dair, "Gözyaşlarını tutamadı. 'Gelmeyeceksiniz sandım.' dedi. Eşinin vefat ettiğini söyledi. Sonrasında karşılıklı ağlaşmalarımız dışında hemen naklini sağladık. Çünkü tekrar deprem, artçı olma riski vardı." diye konuştu.
Haber :